12 Ekim 2025, 21:16 tarihinde eklendi

Filistin ve vatana aidiyet duygusunun yeniden inşası

Filistin ve vatana aidiyet duygusunun yeniden inşası

Filistin'in istilasının izahı pek de karmaşık değildir: Seküler Avrupa'dan, sosyalist Yahudiler getirdiler. Onları Filistin'de dindarlaştırdılar. Filistin'deki Arap Müslümanları ise sosyalizm üzerinden dinsizleştirip Filistin'den uzaklaştırdılar. 

Vatanı canı pahasına savunmak ile dindarlık arasında epey bir ilişki söz konusudur. Sosyalist örgütlerin Latin Amerika ülkelerindeki özgürlük savaşları sizi yanıltmasın ya da Güney Afrika'nın özgürlük mücadelesi. 

Zira dindarlık ile dinin dünya görüşü üzerindeki etkileri eş ömürlü değildir. Bir toplumun bugün dinsiz veya dine uzak görünümü, o toplumun dinin tamamen etki alanının dışına çıktığı anlamına gelmez. Nitekim özgürlükçü sosyalist örgütler dinle mücadele ettikleri hâlde dine ait şehitlik kavramını kullanmaktadırlar. Toplum, dinin tamamen etkileri dışına çıktığında adanmayı da tamamen unutabilir ve vatan uğruna ölmeyi ya da öleceğini bile bile bir vatana tutunmayı anlamsız görebilir. 

Filistin'in kökleri, vatana ölesiyle bağlanmak açısından sorunluydu. Zira özellikle Badiye Arapları, doğal veya beşeri bir zorlama karşısında bulunduğu mekânı değiştirme konusunda derin kültürel kotlara sahipti. Yahudileri Filistinlileri Filistin’den uzaklaştırma konusunda cesaretlendiren unsurlardan biri de buydu.  

Sosyalist örgütler, bu kotlara sahip Filistinlilerde İslâmî adanmışlığı da bitirdiklerinde siyonistlerin saldırıları karşısında mekânlarını hızla değiştiriyorlardı. 

Şeyh Ahmet Yasin, Haçlılara karşı mücadele eden Nûreddin ve Selâhaddin'in vatan duygusunu inşa çabalarını ihya etti. Onların devrinde yazılan ciltlerle eserde Şamlılarda vatan duygusu nasıl inşa edilmişse HAMAS da o şekilde İslâmî literatür üzerinden vatan sevgisini yeniden inşa etti. Neticede sosyalist FKÖ döneminde siyonistler ittikçe Filistinliler, Filistin'den uzaklaştı, Filistin'den uzaklaşanlardan bir bölümü Filistin’i de unuttu.

Hâlbuki Şeyh Ahmet Yasin'le birlikte Filistin’de olanlar, Filistin’de tutundu. Filistin’den uzaklaşanlar da Filistin’e bağlandı. İnsan, insanın izinden gittiği gibi, kendisi feda eden insanlara karşı vefa zorunluluğu da hisseder. Filistin’i ne zamandır terk edip Güney Amerika, Avusturalya gibi kıtalara sığınan Filistinliler, seküler veya dindar, Filistin davasına yeniden sarıldı.

Yahudiler, 19. yüzyılda bütün insanlığın vatan sahibi iken kendilerinin vatansız olduklarına inanmışlar ve insanlıktan nefret etmişlerdir. 20. Yüzyılın ortalarından itibaren geliştirdikleri sözde neo-liberal, gerçekte köksüzleştiren postmodern zihniyetle bütün insanlığı sözde bir toprak parçası değil, küre insanı olma yanılgısıyla vatansızlaştırarak insanlıktan intikam alma yoluna gittiler.  

"Keşke toprağımda bir fincan çay içerken ölebilseydim." diyen yaşlı Filistinli kadın bu postmodern intikamın iflasını ilan eder gibidir.

Yahya Sinvar’ın dağların bulunmadığı bir alanda bir şehri savunma modeli elbette harp akademilerinde okutulacaktır. Ebû Ubeyde’nin sözcülüğü ve Batı başkentlerinde başta samimi sol yapılar olmak üzere, farklı yapıların Filistin’e verdiği destek zihinlerde asla unutulmayacaktır. Bununla birlikte belki yakın gelecekte en çok, Şeyh Ahmet Yasin ve talebelerinin Filistin’de vatana bağlılık duygusunu inşası üzerinde durulacak ve bu inşa pek çok toplumca örnek alınacaktır.

Din ve Filistin arasında derin bir bağ vardır. Öyle görünüyor ki Filistin mücadelesi, Filistin ile din arasındaki ilişki mirasını çağa taşıyarak küresel bir dindarlık dalgasına vesile olacaktır.

BİR CEVAP YAZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Doldurulması zorunlu alanlar işaretlendi *