20 Aralık 2019, 20:59 tarihinde eklendi

Lübnan'da İlginç Topluluk: Dürziler ve Maanoğlu Fahrettin İsyanı

Lübnan'da İlginç Topluluk: Dürziler ve Maanoğlu Fahrettin İsyanı

Dr. Abdulkadir Turan

 

 

1.1. GİRİŞ

 

Osmanlı’nın 17. yüzyılda içinde bulunduğu koşullar, azınlık konumundaki toplulukları da etkiledi, bu toplulukları farklı arayışlara ve isyana sürükledi.

Lübnan’da yerleşik Dürzî topluluğunun lideri Maanoğlu Fahrettin, 1611’den itibaren sancak beyliğini Osmanlı merkezi yönetimi aleyhinde kullanarak bir isyan sürecine girdi.  

1611-1635 yılları arasında Lübnan’da görülen, Maanoğlu Fahrettin liderliğindeki bu isyanı 17. yüzyıldaki diğer isyanlardan ayıran önemli bir özellik, isyanda bulunanların Avrupa ile bağ kurmaları, Avrupa’dan destek alarak Osmanlı’ya karşı güç kazanmanın yolunu aramalarıdır.

 

2. DÜRZÎLER

Fâtımîler'in altıncı halifesi Hâkim-Bi-emrillâh ile ilişkilendirilen, Lübnan dağlarında yerleşik bir topluluktur. İsmailîye mezhebi içinde ele alınırlar.

Mısır Fatimî halifesi Hakim, 1017 yılında ilahlığını ilan etti, yeni bir din kurduğunu duyurdu. Hareketinin öncüsü olan İran asıllı Hamza bin Ali’yi yeni dinin başına getirdi. Hamza bin Ali İslamî anlamda ibadet yapmaya gerek olmadığını ve halkın ilahî gerçekleri kendisinden öğrenmesi gerektiğini duyurdu. (Hudgson, 2003: 273-299)

Bu akım, Hâkim-Bi-emrillâh’in adıyla ilişkilendirilerek Hakemîyye diye adlandırılsa da Hamza’nın yardımcılarından Anuş Tegin ed-Derezî’nin yoğun çalışmaları ile yayıldığından Dürzîyye (Dürzîlik) adını aldı. Mensuplarına da Dürzî dendi.

Dürzîlik, Batınî bir karaktere sahiptir. İçinden çıktığı İsmailî öğretiyi reddeder ve kendisini tevhit ehli olarak tanıtır.

Dürzîliğin dört esası vardır:

-Hâkim-Biemrillâh'ın ilâh olduğuna inanmak,

-Eşyanın ilk illeti, yaratılışın aslı olan "emr"i yani Hamza b.Ali'yi bilmek,

-Hamza'nın yardımcıları olan hudûd veya vezirleri tanımak, 

-Yedi esası (hisâl veya vesâyâ) bilmek ve gereğini yerine getirmek.

Dürzîlik, bu esasları ile birlikte, İslamiyet, Yahudilik, Budizm, Yunan felsefesi, eski Mısır dinleri gibi dinlerden izler taşır. (DİA, 2014: c. 10)

Dürzîler, bir tür kast sistemiyle “ukkâl (akıl ehli)” ve “cühhâl (cahiller)” olmak üzere ikiye ayrılır.

Mezhebin sırlarını yalnız ukkâl kesimi öğrenebilir. Onlar, sigara, içki gibi alışkanlıklardan korunur, yabancı bir kadınla yalnız kalmayı haram sayarlar. Geniş kitleyi oluşturan cühhal kesim ise sadece ukkâle itaat etmekle mükelleftir.

Dürzîlik, gizemli bir mezheptir. Mezhebe giriş çıkışlar, 1042’de kapanmıştır. Mezhebin inançsal yapısı hakkındaki bilgiler ancak Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın oğlu İbrâhim Paşa’nın Suriye seferi esnasında (1831- 1838), Vâditteym'de (bugünkü Şûf) Dürzîleri mağlûp edince Mısır askerlerinin mâbetlerine girip çok sayıda kitaplarına el koymasıyla elde edilebilmiş. 1940’lı yıllarda Dürzîlerin Lübnan’da iktidar içinde yer almalarıyla da bazı bilgiler dışarıyla paylaşılmıştır. (DİA, 2014: c. 10)

Ahmet Yaşar Ocak, zındıkları daha çok İranî toplulukların İslam öncesi inançları ile içinde bulundukları siyasi koşullara karşı itirazlarının neticesinde ortaya çıkan düşünsel, inançsal ve karşı koyucu grupların olarak anlatır. (Ocak, 1998:  1-14) Ocak, Fransız Şarkiyatçı F. Grenard’ın Müslüman yazarların zındıklıkla putperestlik arasında eski İran dini Maniheizm üzerinden doğrudan bağ kurdukları görüşünü de aktarır. (Ocak, 1998: 10) 

 

2. 1. DÜRZÎLERİN ETNİK KÖKENİ VE YAŞADIKLARI COĞRAFYA

Hammer’e göre, Dürzîler, “Marid” ya da “Mardaitt” olarak bilinen bir etnik kökenden gelirler. Önceleri Hazar Denizi kıyılarında yaşadıkları hâlde Bizans kralları tarafından Suriye ve Mezopotamya’ya sürülen bir dağ toplumudur. Mardlar, bir süre Mardin yöresinde yaşamışlardır. Mardların Gebr, Şemsî, Nusayrî, Yezidî gibi kollara ayrılan torunları etnik yapı olarak efsanelere inanmaya yatkındırlar. Aralarından güneşe, aya, şeytana tapanlar vardır. (Hammer, 2003: c. 7, 114-115)

Dürzîler, Timanîler, İbnü Ma’niler diye iki kabileye ayrılır. Timanîler, Emir Şahab’ın kabilesidir. Lübnan’ın Deyrü’l Kamer yöresinde otururlar.

İbnü Ma’nîler (Maanoğulları) ise Sayda, Sûr, Akka yöresinden sonra Lübnan ve Anti Lübnan dağlarına yerleşmişlerdir. (Hammer, 2003: c. 7, 116)

Diyanet İslam Ansiklopedisi’ne göre Dürzîler Tenuhîler, Şihabîler, Ma’nîler ve Canbolatlar olmak üzere dört gruba ayrılır. Bu grupların tamamı Lübnan dağlarında yaşar. Tenuhîlerin sayısı, zaman içinde oldukça azalmıştır. Ma’nîler’in etnik köken olarak Dürzî olmama ihtimali de vardır. Fahrettin Paşa isyanından sonra Şihabîler içinde erimişlerdir. Şihabîlerin önemli bir bölümü ise Hıristiyanlığa geçmiştir. Geriye kalanlar da tarihte dini yapılarını ortama göre gizlemişler, farklı din ve mezheplerden görünen takiyyeci, gizemli bir topluluk olarak yaşamışlardır. Canbolat ailesi ise hâlâ Lübnan’da etkindir. (DİA, 2014: c. 10 )

Dürzîler, inanç yapısı ve mezheplerinin kurucusu Hamza’nın kökeni açısından Ahmet Yaşar Ocak’ın zındıklıkla ilgili ana tanımının içinde yer alırlar. Ahmet Yaşar Ocak, Osmanlı siyasi ve sosyal sistemini “dairenin içi” olarak adlandırır, “zındıkları” ise “dairenin dışındakiler” diye ifade eder. Ocak’ın sınıflandırması esas alındığında Dürzîler, Osmanlı siyasi ve sosyal sistemi içinde “dairenin dışındakiler” içinde yer alır.

Dairenin içi, idari yapı olarak padişahın tepesinde yer aldığı bir iktidar ve ona itaat eden Ehl-i Sünnet reayadan oluşur. Bu sistem, yapı olarak dinsel, idari olarak merkeziyetçidir. (Ocak, 1998: 71-105) Dairenin dışındakiler ise Ehl-i Sünnet dışında kalanlardır. Dairenin dışındakiler merkezi yapıyla sorunludur, ona bağlanmaktan kaçınır. Bu durum, 15.-17. yüzyıllarda Osmanlı’da yoğun bir isyan sürecine yol açmıştır.

 

3. MAANOĞLU FAHRETTİN İSYANI

 

3. 1. MAANOĞLU FAHRETTİN

 

Fahrettin, Dürzîlerin Maan kolu (Beni Ma’n, Ma’noğulları) reisi Emir Korkmaz’ın oğludur. 1572’de doğdu. Adını dedesi Fahrettin’den alır. Bundan dolayı Batı kaynaklarında II. Fahrettin olarak geçer. Ailesi Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi sırasında Osmanlı hâkimiyetini kabul etmiş ve aile reislerine Osmanlı idaresinin onayıyla babadan oğla geçmek üzere idari sistem içinde sancak beyi statüsü verilmiştir.

Fahrettin, babası Emir Korkmaz’ın 1585’te ölümünden sonra Marunî Hazin ailesinin yanında yetişti, kısa sürede Dürzî beyler içinde sivrildi. 1594’te Kuyucu Murat Paşa ile yakınlık kurarak güç kazandı, Lübnan’ın kuzeyinde etkin olan Ebu Seyf Yusuf’un sahasına girerek onun kızıyla evlendi, etki sahasını 1598’de Lübnan’ın kuzeyine yaydı. Osmanlı hükümeti tarafından kendisine Safed sancak beyliği verildi. Halep Beylerbeyi Canbolatoğlu Ali Paşa ile kurduğu dostluk, onu daha da güçlendirdi. Oğlu Emir Ali’ye de Beyrut ve Sayda sancak beyliği verildi. Yörede asker topladı ve vergilerini özenle ödedi. Osmanlı merkezi sistemi, onun bazı taşkınlıklarına göz yumdu.

Fahrettin, bu süreçte isyan konumuna geçerek Murat Paşa’nın Şark Seferi’ne asker göndermeyi reddetti. İsyan ederek Şam’ı kuşatan Canbolatoğlu’na destek verdi. Canbolatoğlu’nun 1607’de Murat Paşa tarafından yenilgiye uğratılmasından sonra özür diledi. Murat Paşa, kendisini affetti ve ona hil’at giydirdi. Hatta Trablus Beyi Seyfoğlu ile barıştırıldı. Bu güçten yararlanarak Marunilerle de ilişkilerini geliştirdi. Ancak 1611’de Murat Paşa’nın ölümü ve yerine Nasuh Paşa’nın geçmesiyle durumu değişti. Onu Halep beylerbeyliği döneminde tanıyan ve onunla anlaşmazlık içinde olan Nasuh Paşa izlemeye aldı. Fahrettin, vergilerini aksattı. Toksana (İtalya) yönetimi ile ilişki kurdu. Yönetimi oğlu Emir Ali’ye bırakıp bir Fransız gemisiyle İtalya’ya gitti. Toksana dukaları ile akraba olduğunu iddia etti, Papa V. Paul ile görüştü, ondan iyi kabul gördü. İtalya’da beş yıl kaldıktan sonra Nasuh Paşa’nın ölümünün ardından yanında mühendis, zanaat erbabı gibi kişilerle Lübnan’da geri döndü. Osmanlı, emirliğin oğlu Ali’de kalması ve bazı kaleleri yıktırması koşuluyla onun Lübnan’da kalmasına izin verdi. Lübnan’a döndükten sonra Lübnan’daki gücünü daha da artırdı. 1623’te Osmanlı güçleri ile çatışarak Mustafa Paşa’yı esir aldı. Merkezden özür dileyerek Mustafa Paşa’yı serbest bıraktıysa da bu olay onun gücünü daha da artırdı.

İsyanını sürdüren Fahrettin, Avrupa ile ilişkilerini daha da geliştirdi. Hâkimiyet alanını da 1631’de neredeyse Anadolu’ya doğru genişletti. Bu sırada Sultan II. Osman katledilmiş, yerine IV. Murat geçmişti. Daha önce II. Osman, onun üzerine varmak istemiş ama Dilaver Paşa tarafından engellenmişti. Yeni padişah IV. Murat ise bu sorunu kesin olarak çözmeye karar verdi. (DİA, 2014: c. 12)

 

3. 2. MAANOĞLU FAHRETTİN İSYANIN SEBEPLERİ

 

Maanoğlu Fahrettin İsyanı’nın sebeplerini isyancılarla ilgili olanlar ve Osmanlı sistemi ile ilgili olanlar diye iki başlıkta incelemek mümkündür. Bu sebepler isyancılar açısından “yerel sebepler”, Osmanlı sistemi açısından “merkezi sebepler” diye başlıklandırılabilir.

 

3. 2. 1. MAANOĞLU FAHRETTİN İSYANININ YEREL SEBEPLERİ

 

Dürzîler, Osmanlı sosyal yapısı içinde “dairenin dışı”nda kalan bir topluluk olarak Osmanlı ile bir inanç bağına sahip değildiler. Osmanlı ile idari birliktelikleri güce boyun eğme şeklindeki zorunlu bir birliktelikti. O güç gevşediğinde bu zorunluluk ortadan kalkıyor ve yerini isyana bırakıyordu.

Lübnan, işlerin merkezde dönüp bittiği Osmanlı Devleti’nde başkent İstanbul’a uzaktı. Dağlık olması, dairenin dışındaki topluluklara sığınma, Akdeniz sahilinde olması Avrupa ile, kontrol edilmesi karaya göre daha güç olan deniz üzerinden iletişim kurmalarına imkân sağlıyordu. Tarih boyunca Lübnan’a ilgi duyan ve Haçlı Seferleriyle birlikte yörede yaklaşık 250 yıl kalan Avrupalılar bu iletişim imkânından yararlanabiliyordu. Bu durum yerel sebeplerle dış güçlerin girişimlerini buluşturdu ve bir isyan için uygun zemini hazırladı.  

 

3. 2. 2. MAANOĞLU FAHRETTİN İSYANININ MERKEZÎ SEBEPLERİ

 

Kanuni Sultan Süleyman’ın 1566’daki ölümüyle Köprülü ailesinin hüküm sürmeye başladığı 1656 arasındaki döneme “Valide Sultanlar Dönemi” adı verilir. (Faroqhı, 2011: 69)

Sokullu Mehmet Paşa’nın ölümüne kadar yönetimdeki istikrar kısmen sağlandıysa da onun 1579’daki ölümüyle merkezi yapı daha da tahrip olmuştur.

Dönemin padişahlarından III. Murat, eğlenceye düşkündür. III. Mehmet, tamamen annesi Safiye Sultan’ın etkisi altında ve saftır. I. Ahmet henüz on dört yaşında tahta çıkmış. (Uzunçarşılı, 1988: c. 3, 125-129) I. Mustafa, çok küçük yaşta tahta geçmiş, tahttan alınıp yeni cesur da olsa çok genç olan II. Osman geçmiş (Uzunçarşılı, 1988: c. 3, 138-139), ardından bir saray darbesiyle II. Osman’ın yerine bir daha I. Mustafa tahta geçirilmiş. (Uzunçarşılı, 1988: c. 3,148), II. Osman katledilmiş, I. Mustafa’nın bu ilk günlerinde (1622’de ) İstanbul’da bir tür hükümetsizlik dönemi yaşanmıştır.  (Uzunçarşılı, 1988: c. 3, 154) 1579-1656 yılları arasında 60’tan çok kez sadrazamlık da el değiştirmiştir. 1623’te tahta çıkan IV. Murat, on dört yaşındaydı, işleri annesi Kösem (Mahpeyker) sultan ve kızlar ağası Mustafa Ağa idare ediyordu. (Uzunçarşılı, 1988: c. 3, 187)

Maanoğlu isyanının sürdüğü 1611-1635 yılları arası dönem, Osmanlı’da karizmatik padişahların döneminin sona erdiği, yönetimde Valide Sultanlar ve Harem ağalarının etkili olduğu bu döneme denk geliyor. Bir kısmı çocuk yaşta tahta çıkan padişahlar, yönetim deneyimi olmayan ve köle kökenli valideler tarafından yönlendirilmekte, Harem’de yerleşik validelerle divan üyeleri arasındaki bağlantı Harem ağaları üzerinden gerçekleşmekte, bu da validelerin yanında Harem ağalarını da Osmanlı yönetiminde tarif edilmemiş yeni bir güç olarak yönetimin içine çekmektedir. (Uzunçarşılı, 1988 : c. 3, 131-132)

Osmanlı idari yapısı açısından meşru olmayan bu idari yapı, merkezi yapıyı bozmuş, yerel beylerin kontrolü zorlaşmış. Batıda Avusturya, doğuda İran ile süreklileşen savaş durumu ekonomik çöküntüye yol açmış. Halktan sürekli para ve asker isteği, Anadolu’da Kuyucu Murat Paşa’nın sertçe bastırdığı isyanları doğurmuştur. (Faroqhı, 2011: 67-69) Anadolu’da Celali İsyanları, Suriye’de Canboladoğlu isyanı Osmanlı’yı uzun süre uğraştırmıştır. (Uzunçarşılı, 1988: c. 3, 112-118)

Merkezde zayıf düşen Osmanlı yönetimi, 1606’daki Zidvatoruk antlaşması ile Avusturya ile barış sürecine girmişse de (Uzunçarşılı, 1988 : c. 3, 108),  Şah I. Abbas’ın İran’da Türkmenler üzerinden kurduğu sistemle Irak’ı kaybetmiş; 1624’te Bağdat İran tarafından işgal edilmiş, Bağdat ancak 1638’da İran’dan kurtarılabilmiştir. (Faroqhı, 2011: 67-69)

 

 

 

 

3. 2. 3. MAANOĞLU FAHRETTİN İSYANININ TETİKLENMESİ

 

Maanoğlu isyanı bir sürece yayıldığından doğrudan bir tetikleyici sebepten söz etmek güçtür. Ancak isyan, süreç içerisinde Nasuh Paşa günlerine kadar “pasif isyan”, Nasuh Paşa’dan sonra ise “fiili isyan” diye dönemlere ayrılırsa fiili isyanın tetikleme sebebi olarak Nasuh Paşa ile Maanoğlu Fahrettin arasındaki husumet görülebilir.

Nasuh Paşa, kendisinden önce sert yönetim tarzına rağmen Maanoğlu Fahrettin ile iletişim kurabilen Vezir-i Azam Kuyucu Murat Paşa’nın aksine Maanoğlu ile iletişim kuramamış. Merkezin temsilcisinden ürken ve onunla bağı kopan Maanoğlu, isyanını fiili bir sürece taşımıştır, denebilir.

 

 

3. 3. MAANOĞLU FAHRETTİN İSYANIN BASTIRILMASI

 

IV. Murat, 1632, Sadrazam Recep Paşa’yı yönetimden uzaklaştırarak devletin idaresini eline aldı, güçlü bir padişahlığa başladı. Osmanlı merkezi yönetimi güçlü bir padişahın liderliği altında yeniden canlılık kazandı. İstanbul’da ve İstanbul dışındaki isyancıları bastırma yönünde güçlü bir irade oluştu. İran’ı hedef alan ve Irak’ı kurtarmaya yönelik seferler için padişah bizzat İstanbul’dan ayrıldı.  (Uzunçarşılı, 1988: c. 3, 197-203)

Maanoğlu’nu denetim altına alma iradesi de bu kararlılık döneminde oluştu. İsyanı bastırma görevi Şam Beylerbeyi Küçük Ahmet Paşa’ya verildi. 

İsyanın bastırılma sürecini tarihçi Naîmâ, bizzat Maanoğlu’nun küçük oğlu Hüseyin Bey’den dinlemiş ve aktarmıştır. (Naîmâ Tarihi, R. 1328: c. 3, 170)

Naîmâ’ya göre Küçük Ahmet Paşa Şam civarında pek çok zorbanın hakkından geldikten sonra, babası ile buluşmaya giden Emir Ali ile karşılaştı, onu Safed yakınlarında mağlup etti, çatışmada Emir Ali de öldürüldü. Oğlunun desteğinden yoksun kalan Fahrettin, geri çekilip bir mağaraya sığındaysa da Osmanlı kuvvetleri tarafından yakalandı, oğulları Mesut ve Hüseyin ile birlikte İstanbul’a gönderildi. (Naîmâ Tarihi, R. 1328: c. 3, 167-171)

Maanoğlu’nun naklinin İstanbul’a ulaştığı gün IV. Murat’ın Revan Seferi için Üsküdar’a geçtiği güne, 21 Şubat 1635’e, denk getirildi. Fahrettin, oğlu Mesut ile birlikte 13 Nisan 1635’te idam edildi ( DİA, 2014: c. 10), yaşı küçük olan oğlu Hüseyin ise Enderun’a verilip yetiştirildi, sonradan önemli devlet görevleri üstlendi ve tarihçi Naîmâ’nın kaynakları arasında yer aldı. 

Ahmet Paşa, Beyrut, Safed, Şûf, Sakif gibi bölgenin belli başlı tüm kalelerine hakim oldu. 1636’da Dürzîler tekrar ayaklandılarsa da Şam mütesellimi Abdullah Paşa tarafından kontrol altına alınmışlardır. (DİA, 2014: c. 10)

 

4. SONUÇ

 

Kanuni’nin ölümüyle birlikte Osmanlı merkezi yapısında oluşan yönetim problemi, Sokullu Mehmet Paşa’nın ölümüyle birlikte daha da büyümüş. Merkezi yönetimin güçsüzlüğü ve dağınıklığı, inanç açısından Osmanlı sosyal sistemi ile kaynaşmayarak “dairenin dışı”nda kalan toplulukları da etkilemiş. Bu ortamda Lübnan Dürzîlerinin başında bulunan Osmanlı yerel yöneticisi Maanoğlu Fahrettin, dış güçlerle de bağlantı kurarak merkezi yönetimden kopma girişiminde bulunmuştur. Bu isyan, hem etnik hem dini temellidir. Etnik ve dini farkların, bir karizmatik lider ve uygun siyasi koşullar bulduğunda dış destek de alarak ayrılık talebine dönüşmesidir. 

Durzî liderin girişimi IV. Murat’ın tahtta olgunluk yıllarının başlamasıyla güçlenen merkezi yönetim tarafından bastırılmıştır.

Maanoğlu isyanı, dairenin dışında kalan Osmanlı topluluklarının merkezî idare ile ilişkileri, bu toplulukların kriz dönemlerindeki tutumları, dış güçlerle kurduğu bağlar ve yerel yönetimde bulunduklarında o yönetimleri merkez aleyhine genişletme eğilimleri açısından önemli bir örneklik teşkil etmektedir. 

 

KAYNAKÇA:

1. Marshall G. S. HODGSON / çev.: Ahmet BAGLIOGLU, “Dürzî Mezhebinin Doğuşunda Ed-Derezî ve Hamza'nın Rolü”, AÜİFD Cilt XLIV (2003) Sayı 2 s. 273-299

2. TDV Diyanet İslam Ansiklopedisi (DİA), Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul, 2014

3. Suraiyah Faruqhi, Türkiye Tarihi Geç Osmanlı İmparatorluğu (1603-1839) Cilt 3, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2011

4. Ahmet Yaşar Ocak, Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhidler 15.-17. Yüzyıllar), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1998

5. Joseph Von Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, Üçdal Neşriyat, İstanbul, 2003

6. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1988

7. Tarih-i Nâima, Mustafa Naima Efendi, TBMM Kütüphanesi (http://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/e_yayin.eser_bilgi_q?ptip=EHT&pdemirbas=197109968)

 

 

 

 

 

 

BİR CEVAP YAZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Doldurulması zorunlu alanlar işaretlendi *