Entelektüeller ya da Hacı Ramazan’ın Eşeği!
Hacı Ramazan, ufak tefek şen şakrak bir adamdı. Yoksul olmasına rağmen, parasını derleyip Hacca gitmiş, günün en azından iş saatlerine denk gelmeyen üç vaktinde mutlaka camide cemaatle namaz kılardı.
Camide bile esprilerini eksik etmez… Hiçbir şey keyfini bozmazdı. Bir türlü hizaya gelmeyen eşeğinden başka…
Halkın hukukuna çokça değer veren, hacılığını hakkıyla yaşayan Hacı Ramazan’dan şikayet eden bir kul olmazdı. Eşek de olmazsa Allah’ın bir kulu kapısına dayanmaz, onu huzursuz etmezdi.
Hacı’nın eşeği, sair eşeklerden daha hızlı, daha çok yük taşır, daha sakindi. Bir gün olsun, yükün altında ezildiği, yükünü düşürdüğü ya da olmadık yerde tekme attığı görülmezdi. Zamanın iş anlayışı içinde küçücük bir çocuk akşama kadar onunla yük taşıyabilirdi. Fakat kötü bir huyu vardı ki kişiliğine pek değer veren Hacı’yı güç durumda bırakırdı…
Köyün eşekleri, başı boş kaldıklarında zaman zaman kasabanın yolunu tutar, kaybolurlardı. Hacı Ramazan’ın eşeğinin öyle kötü bir alışkanlığı yoktu! O, daha beterini yapardı:
Hacı, eşeği yazın sıkıca bağlar, kışın ahıra koyar; imkânlarınca kapısını kapatırdı. Ama eşek, her işe yarar (!) dişleriyle bir yolunu bulur, ipini koparır, kapısını açar, Hacı’ya fırsat vermeden sihirli bir sesle anırırdı.
Onun anırmasıyla başı boş eşeklerin, gevşek bağlanmış ya da ahır kapısı iyi kapatılmamış eşeklerin etrafında toplaşmaları bir olurdu.
Ekip yeterli sayıya ulaşınca Hacı’nın eşeği başa geçer; garip bir hiyerarşi içinde kasabanın yolunu tutardı. Semerli semersiz eşekler öylesine bir hızla köyden uzaklaşırlardı ki çoğu zaman birini olsun yakalayan olmazdı.
Anırış korusu eşliğindeki eşekler yürüyüşü, ilk soluğu, ancak kasaba yolu üzerinde, iki kilometre mesafedeki Çeşmebaşı denen su kaynağında alırdı.
Hacı’nın eşeğinin yolu ile sair eşeklerin yolu da hep orada ayrılırdı. Hacı’nın eşeği, suyunu tertemiz Çeşmebaşı’ndan kana kana içtikten sonra köye, bizzat sahibinin kapısına dönerdi. Diğer eşekler ise yollarına devam eder, kasabaya varırlardı. Kasaba sokaklarında ara arayabilirsen, yakala yakalayabilirsen…
Eşek sahipleri, merkeplerini yakalayıp getirdikten sonra çoğu zaman öfkeyle Hacı’nın yolunu keser hatta kapısına dayanır, “Eşeğine sahip çık Hacı!” diye çıkışırlardı.
Hacı, hep önce güler; “Eşek bu, beni dinlemez ki der!” ama ardından mutlaka canı sıkılır, hiç olmadığı üzere yüzü asılırdı…
Sözü çok, ameli az entelektüelleri ne zaman hatırlasam, günün akışı içinde onlardan birkaç cümle okusam aklıma hep Hacı Ramazan’ın eşeği gelir.
Entelektüeller fena adamlar değiller, üretirler, aklınıza gelmedik fikirleri vardır, yazıp çizerler…
Lâkin Hacı Ramazan’ın eşeği misali sizi hep yarı yolda bırakırlar, siz hedefe doğru koşarken onların hep yarı yoldan yataklarına geri döndüklerini görürsünüz.
Ne olacak işte, görevini yaptı, ona düşünmek düşüyor, onu da yapıyor, der, hâllerini geçiştirmek isterseniz. Ama ister istemez, yaptıklarına da canınız sıkılır…
Zira nice gençler, onların etrafında toplaşarak bir yerlere doğru yola çıkarlar, kendileri yerlerine dönerken o gençleri bir türlü gittikleri yerlerden getiremezsiniz… Belki oralarda telef olurlar, belki ancak hayatlarının en güzel yıllarını kaybettikten sonra kendilerine gelirler…
BİR CEVAP YAZ